30 Ocak 2010 Cumartesi

Ölmeden Dinlenmesi Gereken Albümler- Oasis/ Working Class Hero




"Today is the day" diye başlayan bir albümden bahsediyoruz zaten ne kadar kötü olabilir. Muhteşem bir acoustic Wonderwall ile Noel Gallagher kardeşiyle papaz olduktan sonra karşımızda. Onun sesinden bir Oasis albümü. Kesinlikle dinlenmesi gereken..Yeni başlayanlar için Oasis etiketine uygun düşer bu albüm genelde hitlerden oluştuğu için. Noel'in tozlu raflardan çıkardığı kayıtlarından toplandığı için belki tam anlamıyla bir Oasis albümü demek yanlış olur ama onlar ayrılsa biz ayıramadık ulan!.


Herkesin hayatı bir anında Oasis'le kesişmiştir. 90 ların en iyi rock grubu olmalarının yanı sıra "Wonderwall" gibi belkide son 15 senede yapılmış en iyi şarkının sahibi bir gruptan bahsediyoruz. Ne zaman yeni bir aşk yaşasak aklımıza ilk gelen sözler şu olur "You're gonna be the one who saves me and after all you're my wonderwall". Ayrıca Brit-pop deyince akla gelen ilk isimdir belki Oasis, Working Class Hero'da Noel Gallagher'in insanı alıp götüren sesini daha net kavrayabileceğimiz "lan bu akustik olunca daha da fena olmuş"dediğimiz şarkılar var işte bazıları : "Wonderwall", "Cast No Shadow", "Sad Song", Paul Weller destekli "Talk Tonight", "Live Forever" live versiyonuyla "Round Are Way"...


Ve konu "tam  olarak anlatamamakta" duyguları tek bir şarkı vardır benim bellekte bu albümde yer almasada : 
Oasis-Don't Go Away. : 


"So Don't go away, say what you want to say
  But say that you'll stay, forever and the day 
 In the time of my life, cuz i need more time just to make right"


Damn my situation and the games i've to play
With all things caught in my mind
Damn my education i can't find the words to say
With all the things caught in my mind"








Noel Gallagher'dan inciler : "Ibıza'daki evde oturmaya daha fazla dayanamıyordum çünkü yan komşum James Blunt ızdırap gibi müzik yapıyordu."

28 Ocak 2010 Perşembe

Tobi ve Shabani Ardından




2side 3 sene önce geldi Floryaya. Özellikle Tobias Linderoth'dan beklentiler çok yüksekti. Olmadı. Şansızlıktan belkide. Tam da Galatasaray'ın en zorlandığı bölgenin adamıydı Tobi ama onun sakatlığı Mehmet Topal'ı kazandırdı bize... Yazık söylenebilecek bir şey konu  Nonda'ya gelince hiç bir zaman başrol oyuncusu olamadı gözlerimizde kalbimizde. Rakip takıma attığı şampiyonluk golünden sonra bile. Kimilerine göre Türkiye'nin en iyi santrforuydu bana göre vasat,gelişimini tamamlamış düşüşte bir forvet oyuncusu.

Yolları açık olsun...



Ankara'nın Taşına Bak








Galatasaray, renklerinden dolayı olsa gerek Türkiye liglerinde en az sempati duyduğum takımların başında gelen Ankaragücüyle oynadı bugün. Bu düşük sempati seviyesine maç içinde atılan tekmeler,bileğe basmalar, sahanın berbatlığı gibi faktörlerde eklenince iyice soğudum. Kelimenin tam anlamıyla berbat bir maç oldu, turu geçmesi için bastırması, kazanması gereken Ankara temsilcisi (Ankaragücü demiyorum çünkü 5 ay önce küme düşürülen bir takımdan oluşuyolar) bile o sahada top oynamak istemedi sanki. Yeni teknik adam Roger Lemerre'in ise ben nerdeyim tadındaki bakışları maçın genelini anlattı sanki.

Maç için aklımızda kalan Emre Çolak'ın ilk 11 başlaması ve aşağıdaki pankarttı uyduruk bir kalemle gönülden yazılmış :




27 Ocak 2010 Çarşamba

Giovani Dos Santos Ramirez ve Büyük bir Transfere Sevinememek...




Rijkaard'ın Barçasını izleyenler hatırlayacaklardır 18 yaşındayken Murcia maçında yaptığı hat-trickle Dos Santos'u. Ronnie'nin veliahdı etiketiyle piyasaya sürülen bu 20 yaşındaki yeteneklerini asla tartışamayacağım, tartışmayacağım oyuncu artık parçalıyı giyecek.Sezon sonuna kadar kiralık olarak satış opsiyonuyla. Ses getiren,renkli bir transfer olduğu kesin; bu kadronun Turkiye Futbolunun gördüğü en fantastik kadro olduğuda uzak ara bir gerçek.Fakat korkuyorum korkularımın da 2 nedeni var :

1.si 70 lerin Cosmos'u olmaktan. Pele'li,Backenbauerll, Neeskens'li Cosmos evet belki Amerika'ya futbol aşkı taşıdı, o zamanki "MLS" i domine etti fakat sonunda dağıldı. Çok fazla sofistike oyuncuya sahip olmak futbol izleyicileri için çok güzel ama futbolu izlemeye bırakıp gönülle baktığınızda "ya tutmaz ise" ihtimali zorluyor...

2. Herkesin bildiği gibi takımda ki yabancı oyuncu sayısı 9'a yükseldi bu transferle. Ve gidecekler isimler arasında belkide "Hagi"'den sonra Ali Sami Yen de hiç bu kadar sahiplenmeyen bir oyuncunun da adı var Harry Kewell. Bu yüzden sevinemiyorum bile genç Meksikalıya. Nonda'yı yollamakta bir çıkar yol değil açıkçası Avrupa kupası maçları için ama dediğim gibi eğer vefasızlık yapıcaksak, eğer utanıcaksak verdiğimiz kararlardan varsın gelmesin kupalar.

Gelelim gidecek oyuncu konusunda şahsi fikrime. Açıkçası ben Aykut Erçetin'inde, 5 yıl sonra Türk Milli Takımının kalesini koruması garanti olan Ufuk Ceylan'ında Arjantinli Leo Franco'dan aynı oranda hatta daha fazla iş yapacağına inanmaktayım. Verin eldivenlerini gitsin...

Hayırlı olur ve sezon sonunda kalır İnşallah.



ek bilgi : Yıllardır takımlarımızın olmaya çalıştığı Multinasyonal yapıya Galatasaray ulaştı kadrosundaki 2 Afrikalı 2 Okyanusyalı 4 Guney Amerikalı  1 Avrupalı ile (bunun yanında teknik kadroda bulunan 2 İspanyol 2 Hollandalı ve A2 takımının başındaki Jan Der Everts ile). Doğru hamlelerdir hem pazarlama adına, hem dünya klubü olma adına. Tebrikler yönetim. Umarım her kararınız böyle doğru olur.

26 Ocak 2010 Salı

Harry Kewell'ı Göndermek





Bugün Galatasaray Yönetimine kimsenin okumayacağını bile bile yolladığım mailin bir kopyası ve şahsi yorumlarımdır.

Selamlar;

Kimsenin okumayacağını bilsem de size bu maili atmak istedim. 21 yıldır her şart altında Galatasaray'ı destekleyen,yenildiğinde kahrolan, sevinçlerinde ortak olan, harçlıklarından arttırıp her fırsatta İstanbul'a maça gitmeye çalışan, her sene GS Store'dan bir ton şey alan, ve en önemlisi hem babası hem amcası Galatasaray Lisesi mezunu olan biri olarak yazıyorum.

3 Yaşından beri liseli büyüklerim bana Galatasaray'lı olmak için ADAM olmayı, VEFALI olmayı, OMUZ OMUZA durabilmeyi gerektirdiğini söylediler ve böyle yetiştirmeye çalıştılar. Dışarıda rakip taraftarların Galatasaray'ın ne kadar vefasız bir camia olduğunu söylemelerinden sıkıldık artık. Fakat bunu değiştirmek için hiç bir şey yapmıyoruz hatta üstüne daha fazla vefasızlık katıyoruz. Harry Kewell'ı yollamak ta bunun bir örneği. Kewell milyonlarca euro döküp sahada sadece dolaşan "BREZİLYALILAR" dan daha VEFALI bir ADAM ve onun bize OMUZUMUZA en çok ihtiyacı olduğunda bunu ona vermiyoruz.

Elinizi vicdanınıza koyun ve kendinizi Şampiyonlar Ligi Şampiyonu yabancı bir oyuncu olarak hayal edin. HANGİNİZ HAMBURG MAÇINDA STOPER OYNARDI? "Kewell from Galatasaray" dedirtmekle olmuyor, onun gerçekten "GALATASARAY"'dan olduğunu ona göstermemiz gerekiyor. Eğer gerçekten medyanın yazdığı çizdiği gibi bir şey varsa gerçek bir Galatasaray taraftarı olarak diyorum ki..."YAPMAYIN"!

Saygılarımla
Metehan İğneci





Daha öncede yazdım neden bu Avustralyalıyı bu kadar çok seviyoruz diye.Tekrar geçmeyeceğim üstünden hiçbirinin ama Galatasaray taraftarı 19'dan şampiyonluklar getirmesini,her maç goller atmasını beklemiyor. Biz onun duruşunu,ADAMLIGINI, forması için herşeyini ortaya koyuşunu, yedek klubesinde surat asmamasını, genç futbolcularla paslaşmasını devre aralarında, hırsını,yeniden doğuşunu sevdik... Sadece Galatasaray için, Sami Yen için değil, Türk futbolu için bir şanstır Kewell ve sanırım kıymetini bilemeyeceğiz yine...Rakip takım taraftarı Türk Futbolu ve oynadığı klupten gidince söylemediğini bırakmayan adamları dergisinin kapağına taşıyorsa, stadın ortasında omuzlarda dolaştırıyorsa eğer Türkiye'nin en büyük taraftarına gerekirse Florya'nın önünde sabahlamak yakışır...

Hani bazen anlar vardır gidenin arkasından hiçbir şey yapamazsanız sadece gülümsersiniz ya iyiliğini isteyip, istemiyoruz Kewell'da öyle olsun. Bakmayalım arkasından iyi dileklerle...3 yıl daha söyleyelim Daddy Cool'u varsın bir sene şampiyonluk gelmesin, varsın Athletico Madrid'i geçemeyelim.. Ama VEFALI olalım ADAM olalım OMUZ OMUZA duralım...Unutmadan Kewell Galatasaray'a gelirken belki bir daha Leeds şehrine girememeyi bile göze aldı. 2 ay beklemeyi göze alamıyorsak yazıklar olsun alayımıza...

24 Ocak 2010 Pazar

Ice Ice Baby




GALATASARAY-Gaziantep


Özlediğimiz takımımıza bembeyaz karın içinde kamuflaj formamız olan "beyaz" la kavuştuk sonunda. Hafta içindeki Kewell'ın sakatlık haberini 2 bomba transferle atlatmaya çalışsak da gözlerimiz 19'u aradı. İleride siyah-beyaz dolaşan Shabani Nonda'nın yerinde.

Bu havada çok da fazla söylenecek birşey yok, takım gösterebileceği en iyi performansı göstermedi belki ama mücadelemiz takdire şayandı böyle hava koşullarında. Rakip, 34'te 10 kişi kalınca maç daha erken kopar dedim herhalde ama beklediğim gibi olmadı Nonda'ya şükürler olsun. Bir penaltıdan yararlanamayan sayısız fırsatlar harcayan devamlı top ezen dünyanın en yavaş "siyahi" oyuncusu kendi ipini de çekmiş oldu böylece. Ufak bir eleştiri Reijkaard için haddim değil de yine de sahanın en iyi oyuncusunu sadece Nonda'yı tamamen kaybetmemek adına oyundan çıkarmak pek doğru gelmedi bana. Elano'nun Galatasaray kariyerindeki en iyi maçıydı Gaziantep maçı, istekliydi,hırslıydı kaleyi deniyordu çıkarken ki tepkisi de herşeyi anlattı sanırım.


                                         
Bir parantezde Caner Erkin ve Mustafa Sarp için. Bu sene takıma katılan oyuncular içerisin de çok büyük umutlar beslenmeyen "yedek kalır, seneye yolcu" denilen Sarp her maç aynı üst düzey oyununu gösteriyor bugünde 19'un yokluğunda sol kanadı kazanan Caner ile birlikte maçı koparan isimler oldular. Tebrik ederiz.


Edit : Jo ve Neill hakkında da bir kaç bişey söylemeliyim herhalde sonuçta ilk Sami Yen deneyimleriydi. Lucas Neill'de en çok göze batan şey sanırım 20'ye yakın olumlu pas yapması ve böyle bir zeminde hatasız oynaması. Jo içinse endamı kalıbı yerinde ama değerlendirme yapabilmek için daha çok ama çok erken.

Up in the Air




Filmin nasıl bir film olduğundan çok ne anlattığını, ne hissettirdiğini anlatmaya çalışacağım sanırım. Kahramanımız Mr.Bingham Amerika'nın yarısını işinden kovan bir şirkette bu adamları "kovan" kişi yani masanın önünde lap-top açık tarafında. Yaptığı işin insani açıdan zoruluklarıyla falan fılan bir ton dalgasıyla başa çıkmakta çok başarılı olan adamımız hayatına giren çıkan insanlarla aslında bir bok yaşamadığının farkına varıyor. Filmi izleyin.Benim gözümde bir "must-see". Girizgah paragrafı dip notu : Filmin adını "Aklı Havada" diye Türkçeleştiren çevirmenin beynine sövmekle birlikte bu embesilliğin filmin Türkiye gişesine darbe vuracağını düşünmekteyim, iyi ki George Clooney var. Filmler orjinal adıyla mı kalsa ne.

Neyse gelelim bana neler hissetirdiğine; hayatta ne kadar özgür olursak olalım,buzdolabımızda ne kadar çok ufak şişe olursa olsun, sorumlu olduklarımız,sorumluluklarımız ne kadar az olursa olsun ve karşı cinsle paylaştıklarımızın seviyesi ne kadar düşük bağlayıcılıkta olursa olsun hepimizi ihtiyacı var birine bağlanmaya,beraber uyanmaya, tek bir şişe Jack'e ama bir mini buzdolabında değil evin salonundaki dolapta yorgun argın işten geldikten sonra 2 buzla karışmak için bekleyen, ihtiyacımız var insanlar için düşünmeye kendimizden gayrı, eninde sonunda ihtiyacımız var birinin koynunda uyuyup rüyamızda aldığımız şekilde uyanıp yan yana güne başlamaya,çocuklarımızı maça götürmeye,onlar evlenirken yaşlanmış ceketimizin yakalarını düzeltmeye göz yaşlarımızı saklamak adına,birisi için "orada" olmaya,birinin bizim için "burada" olmasına...


p.s : 50 yaşından sonra saçlarım George'unki gibi beyazlarsa mesut olurum Tanrım.

22 Ocak 2010 Cuma

All Star Dallas 2010




Öncelikle kadroları verelim

East                                                      West

Beşlerle Başlıyoruz :                  

Allen Iverson (76'ers)                                                    Kobe Bryant (Lakers)
Dwayne Wade (Heat)                                                   Steve Nash (Suns)
LeBron James (Cavaliers)                                             Tim Duncan (Spurs)
Kevin Garnett (Celtics)                                                 Carmelo Anthony (Nuggets)
Dwight Howard (Magic)                                               A'mare Stoudemire ( Suns)


Gelelim Reservelere kim bu oyuncular sanki dünyanın en kötü oyuncularıymış gibi hiç bir haberde yer almadı gün boyunca çok ilginç.

EAST                                                                              West


David Lee (Knicks)                                                 Pau Gasol (Lakers)
Chris Bosh (Raptors)                                               Dirk Novitzki (Mavs)
Paul Pierce (Celtics)                                                Kevin Durant (Thunders)
Gerald Wallece (Bobcats)                                       Zach Randolph (Grizzlies)
Joe Johnson (Hawks)                                             Chris Paul (Hornets)
Derrick Rose (Bulls)                                               Brandon Roy (Trail Blazers)
Rajon Rondo (Celtics)                                            Chauncey Billups (Nuggets)


Evet; ilk 5 lerde pek te söylenicek bir şey yok herhalde. Lebron yine hak ettiği gibi rekor oranda bir oy alıp ilk 5 seçildi. Yalnız her ne kadar çok ta sevsem Allen Iverson bu sene All-Star'da olmamalıydı hak etmedi bana göre. West te ise her zamanki gibi Kobe ilk 5. Şahsi favorilerim arasında yer alan Dirk ise yine Tim Duncan engeline takılmış anlaşılan. Her All-Star maçını Play-Off havasında oynayan Duncan'ı bu "show-business" olayına niye seçerler bir türlü anlamam. Shaq'ın yokluğunda Howard o show olayını kıvırırmı, LeBron ve Kobe arasında "Devlerin Savaşı" olur mu hepsi beklentilerim içersinde. Favorim bir Bulls taraftarı olduğumdan hep East daima East.

21 Ocak 2010 Perşembe

Joao Alves De Assis Silva





Arapların Manchaster City'e yaptığı ilk büyük transfer, raket sol ayak, disiplinsizlik abidesi, Ronaldinho'dan sonra en çirkin Brezlilyalı olan Joao Alves De Assis Silva nam-ı değer "JO" Lincoln 2 mi olur yoksa harikalarmı yaratır görücez...Olay şu ki 2 sene önce Wagner Love'ın ekürisiyken gelse çok mutlu olurdum. Hayırlı Olsun Camiamıza yinede.

20 Ocak 2010 Çarşamba

For Those Who Are "Beautiful Losers"




Bu adam Kanada'nın dünyaya en büyük armağanı,hayatımda yaşadığım en büyük pişmanlığın nedeni ve gezegene bir daha çok ender gelebilecek kalitede bir sesin sahibidir. Ne yaptığının ne işle meşgul olduğunun bile anlatılması sayfalar alır herhalde. Şair, yazar, söz yazarı,şarkıcı...Cohen, candır. Cohen dinlemek kolay değildir herkes dinleyemez. Gerçekten dinlemeyemez. Rahatsız eder. En muhteşem eserlerinden biri olan Chelsea Hotel No. 2'da ki Janis Joplin'e yazıldığı varsayılır "giving me head on an unmade bed" der. Her konuda yazabilir, söyleyebilir, çalabilir hayatın kendisidir, gocunmaz. Evet; sevişir ve bunu üzerine müzik yapabilir sözlerini anlamadığınızda bayılırsınız şarkıya anladığınızda "ayy cok ayıp" dıyıp kapatıyorsanız eğer sesi daha hala ergensiniz demektir.

Öldüğümüz bittiğimiz adamlar tapar Cohen'e. Bono'sundan Nick Cave'ine kadar. Tam anlamıyla can çekişirler bir Cohen şarkısı söyleyebilmek için. ( Nick Cave- I'm Your Man, Teddy Thompson-Tonight Will be Fine önerilir.)

Cohen dinlemek evlilik programı müziğine indirgenmiş ülkemizde Dance Me to the End of Love'la olmaz. Eğer planlarınız ıcınde varsa anarşiye,siyonizme,savaşa,politakaya,aşka,aldatmaya,aldatılmış olmaya,sadakata,sexe hazır olmalısınızdır. Bu sene dinleyemedim Cohen'i gidemedim onun konserine ve ne kendimi ne de sebeplerini asla affetmeyeceğim sanırım sırf bu yüzden. "Ustalara Saygı"'nın ete kemiğe bürünmüş halidir Cohen. Sepet dolusu ödülü de vardır fakat bunları yazmayacağım bile çünkü o benim gözümde hiçbir ödülün nitelendiremeyeceği kadar yüksekte...

Çok insan dinledim, çok insan okudum. çok insan tanıdım  Fildişi kulelerde yaşayan ülkemiz marjinallerinin "Tuna Kiretmçi" vari triplerinin hiç biri anlatamaz aşkı bu kadar güzel diyip bitirelim Usta'yı çok fazla konuşmak yazmak yakışmaz...

"So come, my friends, be not afraid.
We are so lightly here.
It is in love that we are made;
In love we disappear.
Though all the maps of blood and flesh
Are posted on the door,
There's no one who has told us yet
What Boogie Street is for
."








p.s. Şunuda yazmadan edemedim.

"You told me again you preferred handsome men
but for me you would make an exception.
And clenching your fist for the ones like us
who are oppressed by the figures of beauty,
you fixed yourself, you said, "Well never mind,
we are ugly but we have the music."

And then you got away, didn't you babe..."


19 Ocak 2010 Salı

Grammyleri Tahmin Ediyoruz






Grammy Ödülleri Tahminleri

Zilyon tane dalda ödül verilen Grammy’de sadece bazı dostlarım tarafından guru olarak kabul edildiğim ilgili olduğum tarzlardaki adaylar hakkında bütün şarkıları ve albumleri tek tek dinleyerek tahminlerde bulundum. Here We Go :

Record of The Year

Kesinlikle Beyonce-Halo’ya gitmeli olmadı plasesi Use Somebody ile Kings of Leon

Album of the Year

Gönül isterdi ki Dave Matthews Band diyelim ama “Funny the Way It Is” den başka şöyle bu album iş yapar dediğim şarkı olmadı. En büyük aday yine Beyonce ve “I am…Sahsa Fierce” plasesi de The E.N.D. ile Black Eyed Peas.

Song of the Year

Adayların hiç biri tam anlamıyla tarzım olmamakla birliktle Kings of Leon dan “Use Somebody” diyorum.

Best Female Pop Vocal Performance

Bence yine en büyük aday Beyonce ve “Halo” fakat Adele’nin “Hometown Glory” şarkısında ki perforamnsıda tüyleri diken diken edici.

Best Male Pop Vocal Performance

Stevie Wonder ve Seal gibi adamların yanında ne kadar şansı olur bilmiyorum ama John Legend’ın “This Time” performansı başarılı. Yinede favorim Seal.

Best Pop Performance By a Duo or Band

The Fray-“Never Say Never” diyorum. Black Eyed Peas’ın “I Gotta Feeling” yıl boyunca orda burada bizleri kopardığı için at başı =)

Best Pop Collaboration with Vocals

Efsane statüsünden Johnny Cash’in soyadını taşayan Rosanne Cash ve Bruce Springsteen’in muhteşem düeti “Sea of Heartbreak” gönüllerin kesin şampiyonu lakin Norah Jones ve Willie Nelson düeti “Baby, It’s Cold Outside” muhteşem Ben olsam paylaştırırım. Valla en zorlandığım bölümlerden biri bu oldu Taylor Swift ve Colbie Caillat’ın “Breathe” Perfomansıda çok damar.

Best Solo Rock Vocal Performance

Benim için bir yerde Bob Dylan varsa o en birincidir “ Beyond Here Lies Nothin”




Best Rock Performance by a Duo or Band

Bayılarak dinlediğim Coldplay- “ Life in Technicolor” olmasına rağmen adayların içinde favorim Green Day “21 Guns”

Best Hard Rock Performance

Burada o kadar kötü şarkılar varki favorim efsane AC/DC.

Best Rock Song

Green Day’in “21 Guns”’u ile Kings of Leon’dan “Use Somebody”’i finishe yakın görmekteyim.

Best Rock Album

Green Day ödüle “21st Century Breakdown” albumuyle yakın görünüyor.

Best Rap Performance by a Duo or Band

Bu dalda Kanye West ft Young Jeezy’den “Amazing” i tek at yazıyorum..

Best Rap Solo Performance

“Death of Auto-Tone” la Jay-Z rulez niggaz!

Best Soundtrack Album

Gönlümden vallahi billahi Inglorious Basterds’ın albumu geçiyor. Halbuki Twilght ta sağlam.

Best Songwritten for Motion Picture

Bruce Springsteen “ The Wrestler” almazsa grammycilerinde cocugu olmasın. 

18 Ocak 2010 Pazartesi

Ne Kadar Tutturduk ?



Eveeet az sayıda ki sadık okuyucularım bakalım dünkü Golden Globe tahminlerimiz ne kadar tutmuş ?

Drama dalındaki En iyi Film- Avatar : Afferin Bana

Drama dalındaki En iyi Bayan Aktrist : Sandra Bullock : Olmadı

Drama dalındaki En iyi Aktör : Jeff Bridges : Tabii Ki

Komedi/Musical Dalındaki en iyi film : The Hangover : Yahu hadi bir git

Komedi/Musical Dalındaki en iyi bayan performans : Meryl Streep : E zaten tutmalıydı.

Komedi/Musical Dalındaki en iyi bay performans : Robert Downey Jr. : Demiştik şansı yuksek diye!

En iyi Yardımcı Kadın Oyuncu : Moni'que : O konusmadan sonra kesin almalıydı zaten! Bilememişiz.

En iyi Animasyon Film :  UP : Zor olmadı =)

En iyi Yönetmen : Ne yazık ki bildim James Cameron-Avatar

En iyi Seneryo : Up in The Air- Kaçırmışız

En iyi Şarkı : The Weary Kind: Valla şarkıyı dınlememıştım dinledıkten sonra hak verdim.

En iyi Televizyon Dizisi : Mad Men : yani burda çok barizdi aslında ama Dexter'ın hakkı yendi biraz.

Drama Dalında en iyi TV dizisi performansı : Micheal C. Hall- Sana puanım dohuz kanka

Komedi/Musikal dalında en iyi TV dizisi : GLEE : YALAN BU!!!

Ve gelelim En iyi Aktör TV dekine : Alec Baldwin-30 Rock yahu Emmy lerdede bu kazandı yemin ederim burda bir şike var. Alec Baldwin, David Duchovny nin oynadığı Hank Moody'i oynasın bende birşey bilmiyorum. Bırakınız Hollywood Foregin Press As. lutfen!!

Evet 14/8 ile güzel bir yüzde yakalamışım. Kendimi tebrik ediyorum.

Golden Globe Ödül Tahminlerimiz








Best Motion Picture ödülünde tahminimiz yaptığı akıl almaz gişe nedeniyle Avatar olmakla birlikte kalbimizden geçen tabii ki Inglorious Basterds.


En iyi Aktrist-Drama dalında adayımız The Last Situation perfomansıyla Helen Mirren. 


En iyi Actor-Drama bizce her zaman Jeff Bridges'a gitmeli Morgan Freeman alırsa da üzülmem.


Best Motion Picture-Comedy/Drama da kesinlike favorimiz Nine.


Bu dalda en iyi aktrist Merly Streep olmakla birlikte aktör favorimiz yine Nine muzikalinden efsanevi Daniel-Day Lewis, her ne kadar daha izleyememiş olsamda Robert Downey Jr. plase olabilir Sherlock Holmes ilen.


En iyi yardımcı kadın oyuncu kesinlikle Penelope Cruz'a gitmeli gitmezsede sokayım öyle juriye.


Best Animated Film'dede favorimiz kesinlikle UP


Best foreign Language filmlerinin hiç birini izlemediğim için bir adayım yok ama insan bir Soul Kitchen olsun isterdi.


En iyi yönetmen ödülü en iyi filmle paralellik gösteriyor. Kazanan; James Cameron olur zilyon ihtimalle ama kalpler Quentinde.


En iyi senaryo District 9'a gitmeli bence.


En iyi şarkıda kıyasıya yarış döner. Leona Lewis "I See You" Avatar performansıyla ipe yakınken kalplerimiz efsane U2 ve Brothers filminde ki Winter şarkısında.


Best Television Series de Dexter güçlü bir aday kanımca hem Mad Men çok ödül aldı.


En iyi aktör Tv dizilerinde kesinlikle Micheal C. Hall'a gitmeli fakat Dr.House unda bizde kredisi fazla.


Komedi/Musical dalında en iyi TV dizisi eğer komedi olursa arada sırada denk gelince izlesemde kopartan 30 Rock olmalı.


Ve evet geldik gece boyunca şu usttekılerın pek de umrumda olmadığı ama bu adam ödülü almazsa yakarım bu gezegeni dediğimiz bölüme.


Komedi/Musical dalında en iyi aktör kesinlikle Californication performansıyla David Duchovny'e gitmelidir!!!. Gitmezse o seçenlerin çocuğu olmasın.























Emre Çolak Oley..





Ziraat Türkiye Kupasındaki bir maçımızı daha 5-1 gibi farklı bir skorla kazanarak çeyrek finali garantiledik. Bu maç benim içinde,staddakiler içinde 30. dakika da bitti. 30'a kadar Caner Erkin ve Barış Ozbek'in 2 olmak üzere golleriyle çoşan staddaki taraftar Nevizade gecelerini söylemeye başladı. Kalite olarak bizden çok aşağıda ki Denizli Belediye maçının bittiğini düşünen bende play-station sevdasına dışarı çıktığım için geri kalanıyla ilgilenemedim. O yüzden detaylı bir yazı yazamayacağım.




Maçta her ne kadar izleyemesem de en çok sevindiren gelişme genç yetenek ama gerçekten genç yetenek Emre Çolağın biri penatıdan diğeri de free-kick den olmak üzere 2 gol bulmuş olması. Galatasaray A2 bağıra bağıra geliyor. Hadi bakalım...



16 Ocak 2010 Cumartesi

Avatar




Evet gelelim 21.yuzyılın şu an kadar sinema sektoründe bence Bidon D'or'u kazanması gereken filmine. Öncelikle bu filme 500 Milyon $ bayan yapımcıyı tebrik etmekle birlikte tam bir embesil olduğunu söylemek istiyorum. Mutlaka bu fikre "hadi lan ordan 10 numara ticaret hamlesi, 500 koydu 3 zilyon aldı" diyenleriniz olacaktır. Ki haklısınızda. Fakat, konu "kült" bir film yaratmaksa LOTR gibi ya da kaliteli, dayanaklı bir "best-seller" muhabbetine girmekse "Titanic" gibi Avatar benim gözümde bunların ikisi de olamayacak.

İkinic kaydırma James Cameron'a. Sen tut Titanic'i yap, sonra kalkıp Yeşilçam da ki ortalama bir senaristin yazabileceği bir hikayeyi 10 sene de yaz üstüne bide bunu yönetirken zerre kadar atraksiyon göstermeyip, teknolojinin nimetlerinden faydalan.

3.sü de Mustafa Reha Okur ve bana gidiyor. Kalkıp gece 12 de bu filme gidip 3.30 da cıkıp uyku duzenimizin içine sıçtığımız için kendi kafalarımızı...

Evet gelelim filme ve 3D olmasa hiç bir numarası olmayan bu 3.sınıf Amerikan senaryolu filmin bize verdiklerine :

  • Spoiler İçerir : Kahramanımız, sakat Jake undercover mission la bu Na'vi lerin içine girer, şamanla, sopalı kralın kızını tavlar,kız 17 yaşında ki aşık ingiliz kız triplerine girer, Pandora'yı kurtarırlar, Jakesully sonunda Na'vi olur. Yuh Artık!
  • Çok güzel yeni bir gezegen yaratmışız,onunda içine ediyoruz. Yaşasın insan ırkı.
  • Artık facebook'ta zartta zurtta yeni uygulamalar çıkar "Na'vi Yourself", "Create your own Avatar", "Na'vi for begginers" gibi.
  • A new dimension in sexual affairs with other species.!!! (At kuyruğuyla sex başkadır.)
  • Ayakta Ölmek konseptine yeni bakış açıları, Yeni Cüneyt Arkınlar, Sabri Sarıoğlu vari ciğerler yarattı ayrıca bknz :


bu abimizle ilgili kısa bilgi: 20 saniyede bilincin kaybolduğu 2 dakikada nalların dikildiği Pandora atmosferinde ne hikmetse toplamda yaklaşık 160 kurşunu kafasında özel maske olmadan sıkan, Juggernaut tarzı teknoloji harikası robot askeri cabrio kullanıp bu havadan bilincini kabetmeyen yeni çift ciğer.

  • Ve tabii ki 3 yaşından beri hastasıydık, daha bir fena hastası olduk bu filmde. Michelle Rodriguez forever.



Sonuç olarak, Avatar zerre kaliteli senaryoya sahip olmayan, berbat oyunculukların olduğu, muhteşem bir görsel şölen sunan açıkçası 21 yy.ın en iyi pazarlama stratejisi olarak hafızalarda yerini alıcak. Yanarım LOTR yada SW'nin gişesinden fazla yapacak.

14 Ocak 2010 Perşembe

Lucas Edward Neill



Sonunda...
Kapı gibi defans Lucas Neill.
Hayırlı Olsun.

12 Ocak 2010 Salı

Dünyayı Kurtaran Adam





Tarih 17 Mayıs 2000 yer Danimarka'nın başkenti Kopenhag, bir ulus bugune kadar tatmadığı bir başarının eşiğinde, bir Avrupa kupasına gerçek bir Avrupa kupasına çok yakın. Rakip; İngiliz devi Arsenal. Maç uzamış, bir "takımın" ama o an için bir "ulusun" en büyük yıldızı bir futbol efsanesi belkide kariyerinin en önemli maçında atılmıştı. O anda belkide maç başladığı andan itibaren hiç oturmadığımız koltuklara ilk kez oturuyoruz "Aman" diye. Dakika 104 geliyor ilk uzatma devresinin son dakikası. Roy Parlour,sağ kanattan uzak direkde başarısız bir Juventus macerasından sonra yeniden doğan Fransızların "wonderkid"'i Thierry Henry'i görüyor. Bundan sonrası o anda Parken stadında olan birinden alıntıdır. " Hayatımda ilk kez onbinlerce kişinin aynı anda gözünü kapadığını hissettim, karşı tribünden o ses gol sesi gelmedeğinde anladık Tafi'nin topu çıkardığını".  Henry kafayı vurmuştu evet hemde imkansıza vurmuştu. Fakat o gece sahadaki 11 de imkansızı başaran ilk adam Taffarel oldu. Tanrı'nın bir eli varsa o benim eli dedi...

Claudio Andre Taffarel; Türkiye'ye geldiğinde Dünya Kupası Şampiyonuydu ama her zamanki gibi futbol ilahı Türk medyamız yaşından başından,dökülen saçlarından dolayı etmediği lafı bırakmadı. Belki yan topları sıkıntılıydı ama Davor Suker'in ve Patrick Viera'nın sırf kalede onun korkusundan penaltı kaçırmaları yetti Galatasaray taraftarına. Hatırlayamadığım nice maçta hatırlayamadığım nice imkansız kurtarışlarıyla. İyi ki vardın Taffarel, iyi ki giydin parçalıyı.

11 Ocak 2010 Pazartesi

Haftanın Şarkı İhsan Edenleri vol 2.



Evet gönül dostları bu haftaki abimiz Warren Zevon. Kendisi azıcık dengesiz bir karakterde olup bu dengesizliğiyle hakkın rahmetine kavuşmuştur.Kendisini en iyi özetleyen şarkısı sanırım My Shit's Fucked Up olan ("Let me break into you son, Your shit's fucked up-My shit's fucked up, Well i don't see how,-The shit used to work,well it won't work now) bu abimiz1947 Amerika doğumlu olup 2003'te tüm tedavileri reddedmesinden sonra kansere yenik düşmüştür. Muhteşem incelikte söz yazarı,romantik,dengesiz, sense of homour sahibi bu arıza abimiz rock icra etmekteydi. Kendisi Türk insanı tarafından hiç şaşırmadığım bir şekilde bilinmemekle birlikte şarkıları bir çok büyük adam tarafından coverlanmıştır. Arıza dizilerde bknz. Californication sıklıkla rastlayabileceğiniz bu LA aşığı adam yakılan bir sigarayla birlikte size eşlik edebilecek sayısız esere sahiptir melankolik karakterime uygun favorilerim ise Reconsider Me, Don't Let us Get Sick, My Shit's Fucked Up,Ourselves to Know. Ayrıca ısrarla dinleyin Werewolwes of London ki klasiktir, Mohammed's Radio, For My Next Trick I Need a Volunteer, ve The Wind albümü ( kısa yoldan fikir sahibi olmak isteyenler için Best of Album'u de mevcuttur.). Aslında bu adam hakkında yazmak istediğim çok şey var ama sadece şu sözlerden dolayı yıllarca hayat boyu dinlenilip üzerine konuşalabilir ve evet Warren Zevon'ı bilen bir kız arkadaşım olana kadar evlenmeyi düşünmüyorum ve ayrıca hayatımda ki en önemli insanlardan birini de her hatırlamak istediğimde Keep Me In Your Heart dinlerim...

"The sky was on fire
 When I walked to the mill
To take up the slack in the line
I thought of my friends
And the troubles they've had
To keep me from thinking of mine


Don't let us get sick 
Don't let us get old
Don't let us get stupit allright;
Just makes us be brave
and make us play nice
And let us be together tonight"

10 Ocak 2010 Pazar

Aman Bir Kaza Olmasın Tedirginliğinde Maç İzlemek






Seneler önceki Erzurumspor maçı ve 3 sene önceki Konyaspor maçından beri bu tarz kışın, gündüz oynanan genellikle kupa maçlarında hep bir tedirgin olmuşumdur. Özellikle arka arkaya yenilebilecek saçma sapan gollerle rakip takım taraftarına madara olmak korkusunun yanında, takıma yararı dokunan yada yıldız bir oyuncunun boş yere uzun süreli sakatlanma tehlikesi taşıması ana sebebidir bu korkunun.

Neyse; hemende bu korku gerçekleşti zaten maç başlar başlamaz. Patates tarlası gibi sahayı görünce aklıma Konya daki stad geldi. Uğur Uçar'ı yaklaşık 1.5 sene kaybettiğimiz ve tam bir sağ bek bulduk derken eksik kaldığımız maç... Daha 3 dakikada 10 Numara Kaptan Arda Turan'ın diz kapağına giren Ordu'lu Erol kardeşimiz oyundan -"yuh ulan Erol" içlerinde en kibar uğurlamam olan çeşitli nidalarla- atıldı.

Zaten; "bir gol atsak efsane oluruz" psikolojisine sahip olarak sahaya çıkmış Orduspor bu kırmızı kartla birlikte başlar başlamaz bocalamaya başladı, Caner Erkin'in  ortasına 10 numara 10.dakikada atınca maç da daha başlar başlamaz bitmiş oldu. İkinci yarıda Kewell'ın yerine oyuna giren Shabani Nonda 52 ve 61'de 2 tane daha attı. Digiturk'un yağmurlu havalar da saçmalamasıyla izlemenin ızdırap olduğu maç da şükürler olsun efendim bir kaza olmadan bitti.

Maçın yorumu,taktiksel diziliş falan filan söylenicek çok da bişey yok "Frank Rijkaard genelde oynamayan oyunculara yer verdi" şeklinde bile adlandıramayacağımız Alternative 11 rotasyonu kullanıldı. Kısa sürede Rijkaard'ın bu takıma kazandırdığı çok fazla şey var ama içlerinde en önemlisi rakip kim olursa olsun ciddiye almak en azından hafife almamak. Ufuk Ceylan'ın ilk kez on birde sahaya çıktığı, Caner Erkin'in sol kanadı iyice sahiplenmeye başladığı maç olarak akıllarda kalacak Orduspor maçı. 2005 senesinde çok büyük yıldız olur diye etiketlenen İrfan Başaran'ı da izlemek Galatasaray'ı ve Galatasaraylı oyuncuları her platformda takip edenler için hoş bir anı oldu.



6 Ocak 2010 Çarşamba

Haftanın Şarkı İhsan Edenleri vol 1.

Genelde bu blogu takip eden genç nesil benim facebook profilimi de takip edenler olduğundan, olacağından, olması gerektiğinden hatırlarlar bir zamanlarki "Günün Şarkısı" konseptli Servet-i Fünün edebiyatını. Burda çerçevimiz biraz daha geniş. Her salı günü bu haftanın kendimce dinlenmesi gereken grubunu, şarkıcısını falan şey edicem. İlki Snow Patrol...



İrlanda-İskoçya orjinli bu grubumuz yaklaşık 15 yıldır piyasada olmasına rağmen son 5-6 senede üne kavuştu. Sanırım en büyük etkeni de Spiderman 3'e yaptıkları Signal Fire şarkısı. Kendimce ilk olarak Martha Wainwright ile yaptıkları "Set the Fire to The Third Bar" şarkısıyla ayıkmış olduğum bu grup alternative rock az buçuk pop rock yapmakta. Başarılı gençler dinlenilesi. Peki hangi şarkılarla başlamalıyız dersen : Set the Fire to the Third Bar, Signal Fire, Chasing Cars, If a Rocket Tie me To It, Lifeboats, Shut Your Eyes, Crack the Shutters ve benim favorim olan The Planets Bend Between Us.

5 Ocak 2010 Salı

Harry Harry Kewell...




Harold Harry Kewell 1978 Sydney gibi wikipediamsı bilgilerden uzak durarak bu adamı neden bu kadar sevdiğimizi anlatmaya çalışacağım. Leeds United'dayken o zamanların bir nevi "wonderkid"iydi Kewell, 2000 deki Elland Road daki maçta sinirlerine hakim olamayıp atılmasına rağmen gariptir küfretmedi Galatasaray taraftarı ona. 2005 te istanbul da karşılaştık yine Harry'le 23.dakikada sakatlanıp çıktığında Final'den yüzünde ağlamaklı bir ifadeyle futbol izleyicilerinin eminim hepsi bir lanet etmiştir televizyonun başında. O olmasa da Liverpool; Miracle of İstanbul'u gerçekleştirdi ve 2007 de gece yarısı galatasaray resmi sitesine girdiğimde arka arkaya 12 kere f5 tuşuna basarak inanmaya çalıştım gerçekten boynunda sarı kırmızı atkı olan cocugun o Avustralyalı olduğuna.Hagi'den beri ilk kez birinin formasını almak istedim o günden sonra.

Yıldız futbolcular bana göre 3 ayrılır. 1.si takımın her atağında gol atmasını her atağında asist yapmasını kısacası skora katkı da bulunmasını beklediklerinizdir tuttuğunuz takım ne kadar büyük olursa olsun bknz Madrid-Ronaldo, Messi-Barça gibi, 2.tip yıldız oyuncu ise sahada varlığını görmenizin yettiği adamlardır, genelde takımın göz bebeği olmazlar ama ordalardır ve haklarını sahadayken ödersiniz.. 2000 li efsane Galatasarayımız da ki Taffarel gibi. 3.tip yıldız futbolcu yıldız oldukları ancak gittikten sonra yerine bir adam monte etmek için bağımsızlığını yeni ilan etmiş bir bilmem kaçıncı dünya ülkesinin bedeli kadar para ödemek zorunda kaldıklarınızdır.Bu 3 tarz futbolcular maç içinde göze batmaz, ilk yanlış haraketleri uğultuyla karşılanır tabı burada bahsetmek istediğim "Hagi vurdu 10 tane çıt yok Hasan bir tane vurdu Auugg" değil. Suat Kaya, Tugay Kerimoğlu falan gibi mevkiden kaybeden futbolcular.

Harry Kewell yukarıda ki yıldız oyuncu etiketlemelerinin hepsine birden sahip dünyada ki sayılı futbolculardan biridir bize göre ve bir sonraki hamleyi öngörme yeteneğine sahipdir bunun nedeni şu haraket değildir elbet sadece : 

Daha ilk maçında Kayserispor önünde Hasan Şaş'ın belkide son 5 senedir yaptığı en güzel ortayı soldan takip edişi Harry'nin cebinde neler taşıdığının en güzel göstergesiydi. Harry Kewell'ı seviyoruz çünkü o stoper oynayabilecek kadar egoları saçmalamamış bir futbolcu, seviyoruz çünkü takımı için "60. dakkayı çıkartmaz" diyenlere inat mücadele eden bir futbolcu.

İmzala şu kontratı çocukları Robert Kolej'e ben yollayacağım be Kewell..