26 Nisan 2010 Pazartesi

For the Millionth Time : Who The Fuck is Tyler Durden ?

"





Bloguda takip eden 8 kişi de farkındadır ki uzun zamandır ziyaret etmedim lakin geçenlerde aldığım çok önemli bir eleştiri sonrası geri dönüyorum. (this critic is dedicated to ceren=) 


Film hakkında bir şeyler yazarak her ne kadar ilk iki kurala karşı gelsem de dayanamadım bu sefer fakat sanırım pek de filmle alakalı bir yazı olmayacak. 




Bu yaşa kadar "Fight Club" izlemediyseniz sizin için yapabileceğim bir şey yok yazı "spoiler" dan oluşur. Okumayınız! (bir tek bu var.) Herkesin malumu olduğu üzere '99 yapımı filmimiz saygı duyduğum ender yönetmenlerden olan David Fincher'in eseri. -Bu dakikadan sonra "film" yerine "eser" tanımlamasını kullanıyorum-




Gelelim, "what is fight club" ve "who is tyler durden" sorularının parantezine. Küreselleşen dünya "zırvasının" millenuim öncesi ve hatta -George Orwell'in kitabını saymazsak- 20.yy daki en büyük öngörüsü ve darbesi Chuck Palahnuik'e aittir. Malumumuz eserde onun kitabından uyarlanmıştır. Günde yüzbinlerce reklama malum kaldığımız, yavaş yavaş kölesi olduğumuz (ne yavaşı şu an bile marlboro içiyorum) "ödeyerek,üretmeden; tüketme" bilincinin daha çok X kromozomu üstünde ki etkisidir "fight club". Giderek "Y" leşen erkek giyimi, futbol maçlarında küfür edenin ayıplanması, erkeklerin yüzlerine 1milyon tane bakım ürünü alması ve lavanta gibi kokmamızdan bahsediyorum. Sexist, homofobik biri falan da değilim evet bende iyi görünmek istiyorum, kız arkadaşım 212 mi o dediğinde " hahah evet yavrum" diyorum bunun için uğraşıyorum,  ve hatta "Tyler Durden"'da bunun için uğraşıyor. Eserde de Brad Pitt'in giydiği kıyafetlerden hatta bu rol için onun seçilmesinden bile "içe dönük öz eleştiri" rahatlıkla sezilebilir. Neyse; kopmadan bağlıyım, erkeklerin birbirleriyle haftanın her günü spor amaçlı kavga ettiği bir "boy club" dövüş klubü. Bir nevi bizim halı saha maçı da diyebiliriz velhasıl her 10 halı saha maçının 6 sı kavga barındırır. Erkek toplumu olarak aslında içimizde hala o "hayvan" yanı yaşatmaya çalışıyoruz tüm o "markalara,reklamlara,iletişime" rağmen. Yaşasın!




Gelelim 2.soruya, Anlatıcı olarak izlediğimiz Edward Norton karakteri (ki kitapta adı Joe'dur, filmde Jack olduğuna dair söylentiler vardır. bknz : "I am Jack's smirking revenge" )nin yansıması,2.kişiliği, olmak istediği, olamadığı,görmediği baba figürü, kafasında ki tanrı "Tyler Durden". Yüz binlerce insanın dünyada şizofren belirtiler sergilediğini biliyoruz aslında çok da uzak bir kavram değil. "Aaaa böyle şeyler oluyomuş ulan, manyağa bak" dediğimiz olmuştur. Kimse manyak değil aslında çünkü hepimiz öyleyiz, hepimizin olamadığı fakat olmak istediği biri var içimizde. Spor yaparken, diyet yaparken, ders çalışırken, inat ederken, yaşarken olmak istediğimize doğru gidiyoruz. Bize gösterilen, beğendiğimiz "o",  "rol modelin" kendisi olmak istiyoruz. O olduğumuzda mutlu olacağımızın da hiç bir garantisi olmadığı gibi nedense tibet keşişlerinden başka kimse "kaderini kucaklamaz" dünyada. "Anlatıcı" ait olmak istediği dünyayı yaratıyor "Tyler Durden" olgusunda. Ve Durden dünyasında sahip oldukları tıpkı "Anlatıcı" dünyasında sahip oldukları gibi en sonunda onu ele geçiriyor. ( "Things you own end up owning you") 




Tyler Durden, yaratıcısına sahip oluyor ve bir nevi Dr.Jekyll'ın Mr.Hyde'ı, Bruce Wayne'nin Batman'i, Dr. Frankenstein'in canavarı gibi oluyor. 20.YY'ın  Prometheus'udur Tyler Durden. İnsanın kendinde tanrılaşması. Tanrı olduğunu sanması daha çok. Eserde bunla ilgilide güzel bir metafor var aslında. Edward Norton'ın Jared Leto'nun yüzünü dağıttığı sahneyi hatırlayın. "Güzel bir şeyi yok etmek istedim" der. Eğer tanrı "içimizdeyse", güzel şeyleri yok ediyor evet. İtiraf edebiliriz.








Biraz da eserin kendisinden bahsedeyim o halde. Chuck Palahnuik'in bile "kitaptan daha iyi olmuş" dediği bir filmden konuşuyoruz. Meraklısı bilir "underground novelty'nin" en büyük fenomenidir Chuck Palahnuik. Özgür, cesur ve herkesın "aaaay", "cık cık" yaptığı ama hepimizin yapmak için "pembe dünyada" ki milyonlarca şeyden vazgeçebileceği şeyler yazılır yeraltı edebiyatında. Güzel kızlarda tuvalete giriyor arkadaşlar! Nasıl ki Chuck yeraltı edebiyatının fenomeniyse Fincher'ın "Dövüş Klubüde" Holywood'un içinden çıkan en büyük fenomenlerden biridir.  2000 lerdeyiz ve insanın 20. YY'a en büyük darbesi, '99 yılındaki son dakika golü olan Fight Club'dan beri bu kadar şey yazacağım bir film izlemedim. Sinema falan okumadım ama izlediğim şey oyunculuk ve yönetmenlik anlamıyla bir mihenk taşıdır. Bu eserde oynayan 3 tane insanın zaten ne kadar güzel insanlar olduğunu biliyoruz. Tek gecelik performansları değil bu adamların. Angelina Jolie'yle yattığı için zaten insanda Tanrılaşan! Pitt'in tek performansı 200 tane paparazziyle dolaşması değil bknz : Snatch, Edward Norton'ın ise Los Angeles'a heykeli dikilmelidir. En zor rolleri oynamasına rağmen insan bir kere sırıtmaz mı ? bknz. American History X, Helena Bonham Carter hakkında söylenecek tek şey O CANDIR!. 

Film hakkında ki tek eleştirim (ki bunu tam olarak da çözemedim ulusalcı bir espri olabilir) emperyalizmi ve markalaşmayı ve "tükettirmeyi" sadece Amerikaya reva görmesi. Dikkatli izleyenler hatırlar Project Mayhem'in şehrin genelinde yaptığı eylemlerde hedef alınan arabalar hep Avrupa yapımı. Tyler Durden önce bir Mercedes'in farlarını kırıyor Ford'u görünce "leave it" diyor daha sonra Volkswagen da mersoyla aynı kaderi paylaşıyor kuşlar bile sadece BMW'ye sıçıyor. IKEA Mobilyalarını yakıp, Ford'u bırakmak (yoksa tüketim toplumunun içinde hala mı sol ayrımı var =p ) "ekonomik eleştiri" başyapıtına pek de yakışmamış şahsi kanaatimce.


David Fincher'in ise sadece yaptığı 3 film adamı heykel yapar. Se7en, Fight Club ve Curious Case of Benjamin Button. Bunların hepsinde Pitt'in başrol oyuncusu olması ise adamın ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu kanıtlar. "Lan çok yakışıklı ondan bu cazı" diyenlere gitsin bu da. 

Son olarak hala bu filmi izlemeyen varsa ve "ulan Pitt'teki vücüda bak koştur Muammer spor salonuna" ( ki ülkemizin bu filme verdiği sosyal reaksiyon bu yöndedir) diye düşünen ülkemiz kekosuna önerim evindeki "çocukların ulaşamayacağı dolaptan" bulabildiği kadar ilaç yutması ve manasız hayatını sonlandırmasıdır.