19 Mart 2010 Cuma

Jeff Bridges' Crazy Heart...



The Big Lebowski filmi ile gönüllere akıllara kazınmış Jeff Bridges'a sonunda Oscar'ı getiren 2010'un en anlamlı filmi Crazy Heart.


Amerikan kültürünün Midwest yapısını oluşturan Country muziğinden esinlenen film Cobb'un aynı adlı eserinden uyarlanmış. Country muziğini sevenlerin aşina olduğu "Tenessee Viskisi, Akustik Gitar, Damar Besteler, pat pat yere vurup tempo tutalım" konseptlerinin hepsini sonuna kadar yaşatan film kırık bir aşk hikayesini de bünyesinde barındırıyor. Filmi şu ana kadar izlemeyen münasebetsizler için hiçbir spoiler kaygısı olmadan anlatmaya geçiyorum. 

"Bad Blake" yani Jeff Bridges bir döneme damgasını vurmuş, şu aralarda orada burada saçma sapan barlarda kafası bir dünya "müzik" yapan bir abimizdir. Santa Fe de bir barda piyanistin yeğenine aşık olan abimiz daha sonra ilerleyen ilişkilerinde Maggie Gylenhaal'un çocuğunu kaybedince "artık içme be Bad" "you fucked your life insideout ulan" diyip alkolü falan bırakır eski ekürisi embesil oyuncu Collin Farrell ( Genç Country muzisyeninden çok esrarkeş rock yıldızı gibiydi" ) 'a yeniden muhteşem bir beste satarak hayatını tekrar yoluna sokar. ( Beste gerçekten muhteşemdir. En iyi Şarkı dalında Oscar alan eseri Ryan Bingham seslendirmektedir bknz: Ryan Bingham- The Weary Kind ) Ki tabi bunları yaparken esas kızın parmağına yüzüğü takan 16 ay sonunda başkası olur ve gitara döner Blake...

Filmi bu kadar anlamlı kılan şey ise Jeff Bridges'ın muhteşem oyunculuğunun ve sesinin yanında, Country müziğinin o dinlemeyenlerin anlamayacağı ama Bob Dylan'ın, Clapton'ın, Cash'in şarkılarında bulduğumuz "erkek" yorumu. Amerikan halkı bizim gibi yaşadıklarını yansıtamıyor belki şu sıralar abeci pop kültürüyle (for ex: I know you want me you know i want YE! ) ama Country her zaman gerçek amerikan halkının, gerçek duyguları olmuş ve dünyada milyonlarca insana hitap etmiştir. Saf, katıksız, gezgin bir ruhtur country. 70 indede 17 sinde de aynı içtenliği verir. Bir duble viski, yumuşak gitar tınıları, hayatta ki tüm boktan mevzuları o tınılarda uyandıran, sigara dumanın, kovboy botlarının altındaki sesin müziğidir.  

Kırık insanların, kırılmış insanların derin felsefesi Crazy Heart. Düşüp de kalkanların yada kalkmayanların, tökezleyenlerin, sallananların ve kırıllanarının, ikinci şansını kullananların, herkesin izlemesi gereken bir film. "Muzik" dinleyenlerinin, "muziğin" bebekte ferrariyle gezmek olmadığını bilenlerin, boğazında ki düğümden hoşlananların bazı şarkılar bittiğinde...herkesin izlemesi gereken bir film.

Viva "The Dude".


The Weary Kind : 

Your heart's on the loose 
You rolled them seven with nothing to lose
This ain't place for a weary kind 

You called all your shots
Shooted 8 ball at the corner truck stop
Somehow this don't feel home anymore

And this ain't no place for a weary kind
And this ain't no place for lose your mind 
And this ain't no place to fall behind 
Pick up crazy heart give it one more try

Your body aches
Playin your guitar sweatin out the heat 
The days and the nights all feel the same

Whiskey has been thorn in your side
and it doesn't forget
the highway calls for your inside

Your lovers won't kiss
It's too damn far from your fingertips
You're the man that ruined her world

Your heart's on the loose
You rolled them seven with nothing to lose
This ain't place for a weary kind...






17 Mart 2010 Çarşamba

Invictus





Büyük ölçüde ondan,bundan, şundan esinlenerek yapıldığı için uzun süre izlemediğim Invictus adlı filmi sonunda izleme onuruna kavuştum. Adını, William Ernest Henley'in aynı adlı şiirinden alan film hayatım boyunca politikalarını tam anlamıyla özümseyemediğim, hatta Güney Afrika'daki suç oranlarına rağmen neden bu kadar başarılı adledildiğini çözemediğim Nelson Mandela ya farklı bir bakış açısı. Alt Bilgi :( Filmden sonra gerçekten bu adamın işi bu kadar zorsa hakkını yemişim). Seven ile başlayan, Bruce Almighty ile katlanan Bucket List ve Batman ile zirve yapan Morgan Freeman hayranlığım önüne gelen her filmde oynamasıyla biraz sekteye uğramıştı fakat Nelson Mandela karizmasını bu kadar iyi yansıtabilecek başka bir oyuncu olduğunu da zannetmiyorum. 


Yönetmenliğine pek de bayılmadığım oyunculuğuna genelde hasta olduğum Clint Eastwood'un Million Dollar Baby ile yarışabilecek düzeydeki filmi Invictus'un konusu şöyle : Bildiğimiz Güney Afrika ayrılıkçı geyikleri! İşin muhteşem yanı 90 lara damgasını vurmuş bir adamın konuyu belkide dünyadaki en "erkek" sporu olan Rugby ile çözmeye çalışması ve bunu bir ton siyasi karmaşıklığın içinde başarması. Gülben Ergen ve Tarkan'la yaratmaya çalıştığımız milli maç öncesi keko şarkı dinleyerek ulusumuzu bir araya toplama fikrinin aslında nasıl yapılabileceğinin birebir örneğidir '95 Güney Afrika Rugby Takımı.Ayrıca ülkemizdeki azınlık açılımlarına da "o iş öyle olmaz canım kardeşim bak böyle olur" diye reverans yapan film bu sene izlediğim en iyi filmlerden birisi. 


Morgan Freeman'ın şahane oyunculuğuna , Matt Damon'ın o cıvık Amerikan aksanını nasıl olmuş ta bir Güney Afrikalı aksanına çevirdiğini düşünerek geçirdiğim 2 saat 14 dakika gerçekten beni tatmin etti. Matt Damon demişken güzel kardeşim senden hala takım kaptanı olmaz. Veremiyorsun o Fatih Terim duygusunu. 


Bir başka açı da 2010 Güney Afrika Dünya Kupası için ve aday olduğumuz 2016 için değerlendirilebilir. Bunu Rugby de yapmayı başaran, bir ulus yaratan Güney Afrika, bu holywood filmi sayesinde 3 ay kalan Dünya Kupasında da uluslararası anlamda güven tazelemiş oluyor benim gözümde. 


Gel gelelim son 2 haftadır yaşadığımız salakça tribün olayları sonucunda boka sardığına inandığım 2016 adaylığımıza. Eğer ülkemizin başarısı için koşturuyorsa bu federasyon kendi kişisel çıkarları dışında oturup bu filmi izlemeli ve uluslararası organizasyon yapmadan önce "Milli Bilinç" nasıl oluşturulur öğrenmeli...


Filmde önemli bir alana sahip olan şiir için : 



Invictus 


Out of the night that covers me,
Black as the Pit from pole to pole,
I thank whatever gods may be
For my unconquerable soul.

In the fell clutch of circumstance
I have not winced nor cried aloud.
Under the bludgeonings of chance
My head is bloody, but unbowed.

Beyond this place of wrath and tears
Looms but the Horror of the shade,
And yet the menace of the years
Finds, and shall find, me unafraid.

It matters not how strait the gate,
How charged with punishments the scroll.
I am the master of my fate:

I
am the captain of my soul. 

10 Mart 2010 Çarşamba

Fossa Dei Leoni





Fossa dei Leoni yada daha fazla bilinen adıyla FDL. AC Milan'ın efsanevi taraftar grubu...

1960 larda bir kaç kişiyle kurulan "FDL", kademe kademe büyüyerek 90'lardan 2000 lere 5000 kişilik bir kemik kitleye ve yönetici gruba kavuştu. San Siro'nun"Curva Sud" denen güney kale arkası tribününde ikamet eden bu birbirinden tehlikeli abilerimiz 2006'da Juventus'un Viking grubuyla girdikleri mücadelede pankartlarını kaybetmeyi kendilerine yediremeyerek kendilerini feshetti.

Gerçek icraatlarını da sadece Juve ve İnternazionale maçlarında gösteren, yaptıkları akıl almaz güzellikte ki koreografileri sunan bu grubu yıllarca elinde bir megafon, hangi pankart ne zaman kalkar şeklinde talimatlar veren insanlarla izledik.

Bir aralar bütün Avrupa taraftar gruplarının idolleri olarak gördüğü grubun dağılmasından beri Inter-Milan derbileri eskisi kadar renkli değil.

Bakınız Efsanevi Koreografiler :









5 Mart 2010 Cuma

Red and White Kop





Uzun süredir çeşitli sebeplerden yazamadığım bloguma takdir ettiğimiz taraftar grupları ile ilgili yazılarımla geri dönüyorum. Kesinlikle tarafsızlıktan yana olacağım bu yazılarda yakın zamanda Beşiktaş-Çarşı yı bile görebilirsiniz.

Öncelikle İngiltere'nin efsane şehri Liverpool ve Anfield Road'un efsane taraftar grubu "KOP"'u konuk ediyoruz.




KOP tribününün hikayesi 1905-06 sezonuna dayanıyor. 2. Lig şampiyonluğunu kazanan Liverpool şehri bunu kutlarken Liverpool FC yöneticileri seyirciliernin daya iyi şartlarda maç izlemeseni sağlamak için yeni bir tribün yapmaya başlar. Güney Afrika'daki Boer savaşında ölenlerin anısına -G.Afrikadaki bir tepeden- Spion Kop isimli savaştan esinlenerek yeni tribüne "KOP" adı verilir. Genelde işçi sınıfından Liverpool seyircisinin oturduğu KOP, "You'll Never Walk Alone"'u söyleyen bu kale arkası taraftar grubu her Liverpool maçı izlediğimizde tüylerimizin diken diken olmasına hala sebep olmaktadır.

1928 de büyük bir çatıya kavuşan "orjinal KOP" tribünü 1994'te Jeremy Gross'un son golünü izledikten sonra yıkıldı bu olaya Liverpool seyricis "The Last Stand of KOP" adını verir. 1960 larda Beatles şarkıları söyleyerek ününe kavuşan KOP; Hillsbrough ve Haysel facialarından sonra tekrar tekrar düzenlendi.

KOP tribünü bir çok oyuncuyu efsaneleştirdi bunlar arasında Dalglish,Bill Shankly yeni jenerasyondan Steven Gerrard, Fernando Torres, Carragher,Fowler gibi isimlerde var. Sahaya çıkan rakip takımın ayaklarının titremesine sebep olan Kop'un önünde oynamak herkesin harcı olmamakla birlikte ülkemize gelen daha önce Liverpool forması giymiş yıldızlar bile ne Sami Yen'i ne de İnönü'yü Kop'un üstüne koymaktadırlar. Genelde Rafa Benitez'i barda içerken falan ölümsüzleştirdikleri efsane pankartları, Liverpool bayrakları ve besteleriyle "burda maç izlenmeli" kategorisinde ilk sıradalar...





Efsanevi KOP Besteleri


En önemlisi tabii ki You'll Never Walk Alone fakat bu bölümde bir kaç tane ilginç KOP bestesine yer veriyoruz buyrun burdan yakın :

Best Midfield in the World

Oooooh-ooooh-ooooh!
We've got the best midfield in the World
We've got Xabi Alonso
Momo Sissiko
Gerrard and Mascherano-ooo!

Did the Ball Go in ?

Did the ball go in ?
Did the ball stay out?
In out,in out
The Kop had no doubt
We all went İstanbul
And Chelsea went out
And that's what it's all about!
We're the European Champions!!


Favorilerim arasında bulunan Beatles-Let it Be coverıyla Stevie G bestesi :

When we find ourselves in times of trouble
Stevie G runs past me,
Playing the game with wisdom, Stevie G

And in my home the Spion Kop
We watch him jog,right in front of me
Spreading balls with wisdom Stevie G

Let it be,let it be, let it be, Stevie G
The local lad turned hero,Stevie G

And when the jubilant Kopite people,
All living in The Park agree
That we all know the answer, Stevie G,
And although we way all be fooled,
There is still a chance that we'll see
The footballing phenomeon Stevie G,
Let it be Stevie G...


You'll Never Walk Alone için : http://www.youtube.com/watch?v=vZ4F0QVgXLo