Dünyada çok çeşitli proofluk halleri var. çok vurdumduymaz çok itici biri olursun abi humanproof olursun. "ha sen şimdi gittin mi e hadi gelirsen ekime gelmezsen sikime hani ayıktın mı?" kafası yaşar onlar. Bazısı çok zengin olur "lotoproof" olur "hocam bizi germez çıksa da olur çıkmasa da" der o tipte. güzel insanlardır. valla ben de olayım çok isterim. ben paranın her boku getireceğine inanlardanım. Hayvan Miktar param olsa istediğim bütün diaromalar için babamın "oğlum sen gerizekalımısın filmde gördüğün sahneye bu kadar para verilir mi?" sorusuna akıl karı nedenler açıklamak için yormam kendimi, düşünmem yani 5 sene sora ne bok yicem lan acaba evlenmeye kalkınca kızın babası "E evladım iyi çocuksun, hoş cocuksun, ailen de bilindik ama bir evin olsa?" sorusunu yöneltince kem küm yapmam.aga bir de bir insan çeşidi vardır ki inanılmaz özenirim lavuklara yani çaktırmazlar mı çaktırsalar bile ayıltmazlar herhalde "disappointmentproof" tipi vardır. Ulan bir insan hayatına bu kadar secret kafasında devam edebilir mi? "Ay benim hayatımda hiç kötü bir şey olmaz, çok şükürler olsun hamdolsun" falan filan. Yahu yok arkadaş böyle bir hayat düşenemiyorum ben. Samimi de gelmiyor. Yok eğer gerçekten öyleyse allah belanızı versin. Çok yakın arkadaşlarım dışında da böyle insanlar ölümüne mutlu olunca tav oluyorum ben itiraf ediyim. 10-15 insan vardır hayatımda çok mutlu olsunlar o zaman ben de olurum da gerisi i don't give a shit!
evet benim derdim "futureproof" olmak. Alt metinde bu var. Yani gelecek düşünmemek.Gelecekte ne olursa olsun beni etkilemesin. Ben hep ben olayım.10 sene sonra babam kadar yakışıklı olabilirim gerçi. Haziran ayından beri eşşek gibi çalışıp 3.80 ortalama yapıp öğrencilik kariyerimin rekorlarını alt üst edip İğneci Hall of Fame'ine girip mezun olmama rağmen mütemadiyen ne bok yiyeceğim yahu diye düşünüyorum. Ve inanılmaz sıkıldım. yeter. Samimiyim akademisyen olursam bir de loto tutturursam ya da bir yer satılır da "oğlum çok didindin al bu para da senin" derlerse happiest man ever lived diye t-shirtler yaptırır giyerim.hatta her gün Trade deficit grafiği bile çizebilirim.
ha biliyorum yani mümkün mü? değil.
15 Kasım 2010 Pazartesi
14 Kasım 2010 Pazar
Alpha Man Activities Vol 1.
Bir erkek çocuğunun vazgeçilmezi olan evde oturup yakası bağrı açık küfürler eşliğinde evde bir futbol maçı izlemek benim için de ultimate fun öğesidir. Life springdir. Hatta öyle bir keyiftir ki o dakikalar arasında kesinlikle sokağa çıkılmaz, yaşanabilecek tüm daha tatminkar anlar elinin tersiyle bir kenara itilir, derbi maçıysa maç daha başlamadan, mevsim bahar olsa, ev hamamvari olsa dahi yenilebilecek gollerin korkusuyla vücuda bir "i see dead people" ürpertirsi bile yayılır, eğer elzem bir durum varsa ve maçın belirli bir bölümü kaçırılmak zorundaysa "profit maximization formula"sı ile son izlenebilecek dakikanın marjinal faydası asla eksilmez. Hayatta "neden" sorusunu sormadığım ender anlardandır Galatasaray maçı izlediğim dakikalar. evet, kesinlikle bir alpha plus man eylemidir. "ayy futboldan nefret ediyorum, bence hayvansal bir içgüdü, kuru kalabalık ıhı ıhı" tarzı konuşan erkekler o anda 1600 İngilteresindeki papacılar gibi dışlanır, arkadaşlıklar 90 dakika için gözden geçirilir. Maç esnasında televizyonun önünden geçme hatasını yapan anne ya da kız arkadaşa serdar ortaçtan " karşıma bir daha çıkma sakın, bence bu asrın hatası olur" şarkısı armağan edilir. Koltuğa çıkmaya çalışan en iyi dostumuz Jack ani bir salvoyla uzaklaştırılır, bu durdurulamaz alpha man salgılarından bezmiş bir halde vücudunu kapının önüne atar. Maç esnasında önümüze getirilen yiyecekler ne olduğuna bakılmadan tüketilir. Kaçan basit bir gol sonrasında koltuktan kayıp düşmelerin bünyenizde yol açtığı "ulan ne şaşkın hareket yaptım yahu" duygusu bile x2 alarak koltuk yumruklamaya döner. son dakikada yenilen gollerde bu duygu daha sert cisimlerden çıkarılır, babadan azar işitilir. Takım kaybettiyse "oğlum siz ruh hastasımısınız, bunlar karıyla kızla gezsin ferrariye binsin sen burada kendini parala" diyen anneye utanç dolu bir bakış atılır ve boynu bükük,ayakları sürüyerek odaya uzanılır. Tersi durumda keyiften evde salak salak dolaşılır, ufak bir kritik yapılır, hemen Rıdvan açılır "bakalım bugun ne dicen mr.kahkül" diye yine odaya gidilir.
Kısacası, evet sevgili dostlarım benim için Galatasaray evde,stadyumda her nerede yaşanılıyor ve yaşatılıyorsa candır, canandır.
p.s. ekuriden birisiyle maç izleniyorsa işler sevinçten yumruklaşmalara döner, mustafa okur beşiktaşlı olmasına rağmen Galatasaray'ın attığı gollerde mütemadiyen morarık tehlikesi geçirmiştir.
8 Kasım 2010 Pazartesi
Oasis*Aftermath
2009'dan önce benim kişisel olarak favorite music sorusuna cevap olarak verdiğim sayılı isimden biriydi Oasis. lakin bir sıcak ağustos günü grup Noel Gallagher'ın şu mesajından sonra dağıldı :
"Dearly beloved, it is with a heavy heart and a sad face that I say this to you this morning.
As of last Friday the 28th August, I have been forced to leave the Manchester rock'n'roll pop group Oasis.
The details are not important and of too great a number to list. But I feel you have the right to know that the level of verbal and violent intimidation towards me, my family, friends and comrades has become intolerable. And the lack of support and understanding from my management and band mates has left me with no other option than to get me cape and seek pastures new.
I would like firstly to offer my apologies to them kids in Paris who'd paid money and waited all day to see us only to be let down AGAIN by the band. Apologies are probably not enough, I know, but I'm afraid it's all I've got.
While I'm on the subject, I'd like to say to the good people of V Festival that experienced the same thing. Again, I can only apologise - although I don't know why, it was nothing to do with me. I was match fit and ready to be brilliant. Alas, other people in the group weren't up to it.
In closing I would like to thank all the Oasis fans, all over the world. The last 18 years have been truly, truly amazing (and I hate that word, but today is the one time I'll deem it appropriate). A dream come true. I take with me glorious memories.
Now, if you'll excuse me I have a family and a football team to indulge.
I'll see you somewhere down the road. It's been a fuckin' pleasure.
Thanks very much.
Goodbye.
NG"
E üzüldüm tabi.Arızalardı falan filan da çok kral müzik yaparlardı. Daha sonrasında öğrendim ki Beady Eye adında Liam Gallagher'ın yeni bir band denemesi var. Hatta mon cher Oasis'ten daha iyi olacak diyor ki zannetmiyorum yine de neymiş o bir bakalım diyenler için
Trabzon-GALATASARAY
Evet bu sene bir kez daha yenildik. İşte zaten olayın bütünü de bu. Yenilmeye alışmış olmak. Yahu üstünüzde ki forma Galatasaray forması ya. Yönettiğiniz takım Galatasaray. Hatta bazen kendime ve babama da hatırlatmak durumunda olduğum gibi tuttuğumuz takım Galatasaray.
Futbolcu 11'e konmadan önce hatta takımın kapısından girmeden önce bir dizi psikolojik teste girmeli bence artık.Üstlerinde ki formalar için çoluğunun çocuğunun parasını bağırmaya harcayan adamlar var bu ülkede.Bu kadar çok bireysel hatadan, konsantrasyon eksikliğinden sonra ben bunu savunuyorum arkadaş. Yani insan 100 kere yapmaz aynı hatayı ya. Yıllardır aman Servet, döndürme Servet, Ah Servet e kusura bakma da bir siktir git Servet. Kimsenin üstündeki forma için arma için bağıran milyonlarca taraftarın seyir zevkiyle, kazanma içgüdüsüyle bu kadar oynamaya hakkı yok. En basit stoper bilgisidir rakip santrafor senden daha hızlıysa o topu taça atacaksın güzel kardeşim. Fatih Terim'le, Rijkaard'la, Feldkamp'la, Yanal'la kim bilir adını hatırlamadığım kaç adamla çalıştın. Bir tanesi de mi söylemedi be adam!
Ya bu mevzu şu da değil Servet topu alınca aslan servet kaptırınca tu kaka servet. Değil yani. Shevchenko'dan beri bu adam böyle. Karşılamadılar adam futbol dünyasından silindi daha ne olsun. neyse olayın açıklaması şudur : Sen kalkıp Rijkaard'ın arkasından eh işte yok önce futbolcuya antrenörü güvenecek dersen bre adam o kenarda oturan 15 günde sizden takım yaratmaya çalışan en azından mücadele ruhu aşılayan Hagi'yle Tugay'ın suçu ne? Şimdi de çıkıp konuşsan ya işte bütün izleyenlerden özür dilerim 1milyonuncu kez güveninizi boşa çıkardım diye. Adam ona rağmen çıkıp senin arkanda duruyor. Helal olsun Hagi.
E şimdi geriye kalan 13 adam çok mu iyiydi diyecekseniz değil tabi. Yani o yüzden sinirden pekte bir şey söylemek istemiyorum. Başarılar gelir geçer yavaş yavaş gerçek oluyor bu sezon...
7 Kasım 2010 Pazar
Şerefsizim Aklıma Gelmişti
Kim yapmış falan bilmiyorum da adamlar yapmış. Çok da güzel olmuş. Böyle entrepreneurlere ihtiyacımız var. Girin bakın online çizgi roman satıyorlar. Bayağı da iyi bir arşivleri var.
p.s.: ulan insan paintidemi kötü kullanır.
6 Kasım 2010 Cumartesi
Çizgi Roman Okuyan Erkek Manifestosu
Memleketimizde ki yaftalama işlemlerinden genellikle hoşnut olsam hatta bunlarla yavşakça nıhahahahs diye gülsem de pek fazla insan yaftalamam. Bizimkisi ortam dalkavukluğu. Lakin son zamanlarda başıma gelen, iliklerime kadar hissettiğim bir mevzudan sonra açıkçası yaftalama işleminin ne kadar salakça olduğunu ayıktım.
Evet, durum şudur ki eğer düzenli olarak çizgi roman okuyorsanız, memleketimizin Demet Akalın hayranı genç kızları tarafından -olduğu kadar gavur illerinin Rihanna dinleyen kızları tarafından da- "aaa ne tatlı ( daha çocuk lan bu)" - oow so cute (still a kid huh!) tadında cümlelere maruz kalıyorsunuz. Şimdi okuyanın aklında şöyle bir soru olabilir "ulan sen niye söylüyosun ki çizgi roman okuduğunu?". Bu bizim hobimiz abiler. seviyoruz biz. Yani bir başka alpha-plus man nasıl sakal ve gömlekle ülkesinin gece klublerini bir bir geziyorsa ve bundan haz duyuyorsa biz de evde oturup aslında yüzlerce insanın reddettiği sanatsal bir faaliyet gösteriyoruz. Okumayan adam bir "Knightfall" serisinin küçük bir çocuğun hayatını nasıl değiştirdiğini bilemez mesela ondan alınan hazzı da anlamaz. Söyliyeceğim şudur ki takım tutmak gibidir çizgi roman okumak. Herkes Batman okumaz, Spider-Man okur ya da bunun hardcore'unda adam DC, Marvel falan da okumaz gider Vertigo dan bişeyler okur. Ki adulttur. Ha bir de şey vardır, kız arkadaşınız da kalkıp inatla "aşkım bunların sana ne gibi bir faydası var" sorusuyla beyninizi yer. İşte o an da aynaya bakarsınız ve wtf! olur. Galatasaray'ın da benim yaşantıma gözle görülür bir faydası yok,takım kazanınca sokakta insanlar bana "abi büyüksün ver elini öpeyim" demiyor. Bazı şeyler sorulmaz, sorgulanmaz. Ondan insanların religion bölümünde Galatasaray yazar facebooklarında.
Sonuç olarak action figurelara yüzlerce para da versek, bir hardcover çizgi romana uçuk fiyatlar da versek biz çocuk falan değiliz. Kendimize göre hobilerimizi yaşatıyoruz. Oh ulan söyledim rahatladım.
o zaman Lynyrd Skynyrd'dan gelsin "cause i'm a as free as a bird now, and this bird you can not change"
4 Kasım 2010 Perşembe
2k11 ardından Jordan Çeşitlemeleri
85 sonrası doğumlular yolları basketbolla bir anlamda kesiştiyse şanssız bir jenerasyondur. Çünkü "Majestelerini" şöyle doya doya Space Jam dışında ancak banttan izleyebilmişlerdir. Çok uzak bir imaj var kafamda sanırım 97 finalleriydi Jazz-Bulls maçıydı. Steve Kerr'in buzzer attığı maçı izlemiştim tekrardan. Emin değilim ama galiba o zaman maçları Kanal D verirdi. O gün kendi kafamda düşündüğümü hatırlıyorum bence hiç bir sporcu Micheal Jordan kadar büyük olamayacak. Üzerinden 13 sene geçmiş. Jordan'ı sindirdiğim kadar bir çok sporcu izledim,laçırdıklarımın videolarını bulup inceledim,destekledim ama o fikrim hala sabit. Sadece basketbolcu olarak değil, bir sporcu olarak Micheal Jordan kadar büyüğü gelmeyecek. Bazı insanlar daha büyük bir amaca hizmet eder, bazıları kendi amaçlarına, bazılarıysa yalnızca tek ama tek bir hedefe giderler. Jordan bunların 3süydü. Tek amacı vardı ne olursa olsun kazanmak! Rakip kim olursa, yarışma ne olursa, yer neresi olursa olsun mücadele etmek son ana kadar ve kazanmak.Ama kazanırken makyavelist olmadan. Saygıyıla, bileğiyle, bacaklarıyla, takım arkadaşlarıyla, beyniyle kazanmak. Belki de onu benim gözümde bu kadar büyük yapan nihai amacına giden yolun ahlakıyla örtüşmesiydi. 2k11'nın Jordan Challange'i sanırım hayatımda bitirmek için en çok kastığım oyun oldu. Ve oynarken aklımda hep şu vardı " Bu adam bunları nasıl yapmış?"....
Long Live the Real King!
Hagi with Tugay!
Sanırım artık düzenli yazmaya başlayacağım. Bu kısa ve öz açıklamadan sonra gelelim Hagi ve Tugay işbirliğine ya da "Yeni Galatasaray Düzeni" diye nitelendirdiğim oluşuma.
Öncelikle bilinmesini isterim ki Rijkaard ve Neeskens'in muhteşem adamlar olduğunu düşünmekle birlikte ne Galatasaray'ı ne de Türkiye'yi tam olarak anladıklarını bir 1.5 yıl daha kalsalardı anlayacaklarını düşünmüyorum. Geçen sene hep destek tam destek mottosuna uygun olarak hiç bir zaman sesimi yükseltmesemde bu sene gitmelerini çok istedim açıkçası.
Hiçbir zaman derdim sahada alınan mağlubiyet olmadı ama ünlü bir söz vardır ya "kötü oynayabilirsiniz ama kötü koşamazsınız" evet biz dünyada ki milyonlarca lisanslı sporcunun beceremeyeceği "giderek kötü koşmayı" başardık bu sezon. Ve sonuç olarak da yönetim artık inceldiği yerde ipi kesmeyi başardı.
4-3-3 Galatasaray'a uygun bir format değildir ve elimizdeki orta saha oyuncularıyla asla olmayacaktır öncelikli temennim -ki bu hatadan dönüldü sanırım- Hagi ve Tugay'ın da böyle maceralara atılmamasıdır.
Defans yapmayı bilmeyen oyuncuya savunma yapmayı, hücum yapmayı bilmeyen oyuncuya olgun atak yapmayı değil Rijkaard ve Neeskens, Herrera, Mourinho, Terim aynı anda gelse öğretemez. (Barış Özbek koşmayı bile bilmiyor bence)
Neyse bu içimde kalan Rijkaard eleştirisinden sonra gelelim yönetimin çok övdüğü vizyon! açılımın ertesinde Hagi gibi bir teknik direktörümsüyü takımın başına getirmesine. Hagi'yi küçümsedeğim falan yok, hatta Hagi bana göre Maradona'dan Pele'den Cantona'dan daha önemlidir benim hayatımı onlardan daha çok güzelleştirmiştir. Tanrısal bir futbolcuydu.Galatasaray'ın gerçek 10'ydu. Ne yazık ki aynı şeyleri ya da yaklaşık şeyleri teknik direktörlüğü için söyleyebileceğimi sanmıyorum ve inanmıyorum. Burda önemli değişken Tugay Kerimoğlu'dur.Galatasaray'ın gerçek 5 numarasıdır arkasından gelen şerefsiz gibi değidlir. İskoçya'da da İngiltere'de de futboluna, futbol bilgisine, mantalitesine, ve saha görüşüne belki de şu anda hiç bir Türk spor adamında olmayan bir anlayış katmıştır. Tugay Galatasaray'ın Luke Skywalker'ıdır. Yeni bir umuttur. Benim için gelecek 1.5 sene Hagi'nin takımı olmayacak Galatasaray; Hagi ve Tugay'ın takımı olacak. Ve bu dağınık 18 adam ilk yarı bitmeden bir "takım" olacak.
Takımımla ilgili gurur duymadığım en büyük olgu, efsaneleri harcama olgusudur. Hakan, Bülent, Ergün,Davala gibi nice oyuncu bir anda Galatasaray tarafından sürgün edildi, bitirildi. Her platformda insanlara söyleyeceğim bir şey olmasına rağmen konu buradan açılırsa ne yazık ki "sizde şöyle" diye başlayan cümleler kurmaktan başka bir seçeneğim olmuyor. Umarım ki Tugay bu genellemenin dışında kalsın, sabredilsin, desteklensin ve Hagi'nin arkasından kaos içinde kalmayalım.
2 günde 10 yıllık bir hegamonyayı yıkmayı başaran bu 2 adama güvenmeye çalışıyorum açıkçası. Tekrar takım olmak adına...
Öncelikle bilinmesini isterim ki Rijkaard ve Neeskens'in muhteşem adamlar olduğunu düşünmekle birlikte ne Galatasaray'ı ne de Türkiye'yi tam olarak anladıklarını bir 1.5 yıl daha kalsalardı anlayacaklarını düşünmüyorum. Geçen sene hep destek tam destek mottosuna uygun olarak hiç bir zaman sesimi yükseltmesemde bu sene gitmelerini çok istedim açıkçası.
Hiçbir zaman derdim sahada alınan mağlubiyet olmadı ama ünlü bir söz vardır ya "kötü oynayabilirsiniz ama kötü koşamazsınız" evet biz dünyada ki milyonlarca lisanslı sporcunun beceremeyeceği "giderek kötü koşmayı" başardık bu sezon. Ve sonuç olarak da yönetim artık inceldiği yerde ipi kesmeyi başardı.
4-3-3 Galatasaray'a uygun bir format değildir ve elimizdeki orta saha oyuncularıyla asla olmayacaktır öncelikli temennim -ki bu hatadan dönüldü sanırım- Hagi ve Tugay'ın da böyle maceralara atılmamasıdır.
Defans yapmayı bilmeyen oyuncuya savunma yapmayı, hücum yapmayı bilmeyen oyuncuya olgun atak yapmayı değil Rijkaard ve Neeskens, Herrera, Mourinho, Terim aynı anda gelse öğretemez. (Barış Özbek koşmayı bile bilmiyor bence)
Neyse bu içimde kalan Rijkaard eleştirisinden sonra gelelim yönetimin çok övdüğü vizyon! açılımın ertesinde Hagi gibi bir teknik direktörümsüyü takımın başına getirmesine. Hagi'yi küçümsedeğim falan yok, hatta Hagi bana göre Maradona'dan Pele'den Cantona'dan daha önemlidir benim hayatımı onlardan daha çok güzelleştirmiştir. Tanrısal bir futbolcuydu.Galatasaray'ın gerçek 10'ydu. Ne yazık ki aynı şeyleri ya da yaklaşık şeyleri teknik direktörlüğü için söyleyebileceğimi sanmıyorum ve inanmıyorum. Burda önemli değişken Tugay Kerimoğlu'dur.Galatasaray'ın gerçek 5 numarasıdır arkasından gelen şerefsiz gibi değidlir. İskoçya'da da İngiltere'de de futboluna, futbol bilgisine, mantalitesine, ve saha görüşüne belki de şu anda hiç bir Türk spor adamında olmayan bir anlayış katmıştır. Tugay Galatasaray'ın Luke Skywalker'ıdır. Yeni bir umuttur. Benim için gelecek 1.5 sene Hagi'nin takımı olmayacak Galatasaray; Hagi ve Tugay'ın takımı olacak. Ve bu dağınık 18 adam ilk yarı bitmeden bir "takım" olacak.
Takımımla ilgili gurur duymadığım en büyük olgu, efsaneleri harcama olgusudur. Hakan, Bülent, Ergün,Davala gibi nice oyuncu bir anda Galatasaray tarafından sürgün edildi, bitirildi. Her platformda insanlara söyleyeceğim bir şey olmasına rağmen konu buradan açılırsa ne yazık ki "sizde şöyle" diye başlayan cümleler kurmaktan başka bir seçeneğim olmuyor. Umarım ki Tugay bu genellemenin dışında kalsın, sabredilsin, desteklensin ve Hagi'nin arkasından kaos içinde kalmayalım.
2 günde 10 yıllık bir hegamonyayı yıkmayı başaran bu 2 adama güvenmeye çalışıyorum açıkçası. Tekrar takım olmak adına...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)